28 Mayıs 2015 Perşembe

Durağandan pozitife

2010-11 playoff finalinde Galatasaray Fenerbahçe'yi Sinan Erdem'de yenmiş, Fenerbahçe'de Abdi İpekçi'de Galatasaray'ı yenerek şampiyon olmuştu. O tarihten beri iki takım birbirlerini deplasmanda yenemiyorlar. İzahı zor...

Fenerbahçe seriye bu istatistiğe güvenerek başladı ve ilk maçta çok üstün bir basketbolla rakibini 93-67 yendi. Meraklısı için yazalım, iki takım arasında 2008-09'dan bu yana en büyük farktı. O tarihte de Fenerbahçe 27 sayı farkla kazanmıştı...

2. maç için Fenerbahçe Abdi İpekçi'ye rahat gitti ve bedelini ödedi. Galatasaray sakatlanan oyuncularıyla ancak filmlerde olabilecek bir galibiyet elde etti ve o filimin ilk bölümünü de ligde çekmişti. Rakibe baskı yapmayı aklı edemeyen, hücum seti oynamak yerine geçen sezondaki gibi bire bir oynamayı tercih eden Fenerbahçe son topu da heba edip 1 sayıyla mağlup oldu.  Tabii maçın hakemleri de FIBA tarihine geçtiler. Ergin Ataman'ın bir teknik faulü dışında 3 çeyrek boyunca Fenerbahçe serbest atış kullanmadı. İyi bir Galatasaraylı olan Samsunlu Alper Özgök ve derbilerdeki hatalarıyla akıllara kazınan  Fatih Söylemezoğlu  (2001'de Ahmet Cömert'teki Galatasaray-Fenerbahçe maçının son saniyesindeki nizami blok için faul verdiği maçı o unutsa Fenerbahçeliler unutmaz)  için çok tuhaf olmayan bu durumu iyi bir hakem olan Engin Kennerman için açıklamak çok zor. 

İş geldi son maça. Geçen yıl o son maça -can güvenliğimiz yok- diye çıkmayan Galatasaray bu yıl çıktı. Sezon içinde "Parasının üstünü alamayan var mı ?" sorusuna evet deyip ayrılan oyuncuları ile kadrosu kevgire dönen Galatasaray'ı bir de sakatlıklar vurdu. Açık söylemek gerekirse ilk 2 çeyrekte şarjı %1e düşene kadar Galatasaray maçta üstündü. Hatta "bir de böyle bir rezalet yaşatmayın bize" diye tedirgin Fenerbahçeliler çoktu . Ergin Ataman gençleri sahaya sürüp bir kaç oyuncuyu "şarz" etmeyi denedi ama o anlarda Fenerbahçe ritmi yakalayıp öne geçti ve bir daha rakibinin yaklaşmasına izin vermedi. 

Galatasaray adına Patrick Young sezonun en hırslı ve en etkili üç maçını Fenerbahçe'ye karşı oynadı. Sinan Güler her anlamda serinin yıldızıydı. Helal olsun !

   
Obradovic bir adamı boşuna alkışlamaz
Fenerbahçe'de şutlar girmedi. Çok kötü bir gününde olan Zisis Erdal Koşan misali çemberin ön yüzünü dövdü. Goudelock Efes kupa finalindeki berbat performansından daha kötüsünü yaşadı. 0 sayıdaki arkadaşımızı bir başına bırakmayız diyen Zoric, Oğuz ve Kenan da 0 sayı attılar. 

Bjelica sık sık omzu dayadı, Vesely kelebek gibi uçtu ama bunların hiçbiri o olmasa yetmezdi.

Fenerbahçe'ye transfer olmadan önceki yıllarda bile kombinesini alıp Saracoğlu'na gelen, İspanyol yıldız San Epifanio misali şut atan, savunmada Ömer Onan abisini yakalamak için çok çalışması gerektiğini bilen, forması elinden alınınca küsmeyip çalışmaya devam eden, Ergin Ataman tarafından milli formaya layık görülmemesine tek söz etmeyen  Melih Mahmutoğlu dün geceki kısır maçta 18 sayı ile takımını sırtladı !

Allah nazardan korusun 10 numara adam
Euroleague ayrı bir turnuvaydı. Fenerbahçe çok başarılı oldu ama o turnuva bitti. Lig yeni bir turnuva. Ligdeki sıralama Fenerbahçe'ye en zor (Galatasaray-Karşıyaka-Efes ) yolu sundu. Fenerbahçe bu zorlu yolu geçip kupayı almak istiyorsa görünümünü durağandan pozitife çevirmek zorunda...

20 Mayıs 2015 Çarşamba

Berlin Yolu

Final 4'a kalmanın ne kadar zor olduğunu daha önce yazmıştım

Real Madrid'in şampiyonluğu sonrası tablo daha da vahim hale geldi

Sarı: Şampiyonluk Yaşayanlar
Yeşil: Birden çok F4'a katılanlar
Mavi: 1 kere F4'a katılanlar
6 toprak sahibi her yıl Final 4 için mücadele edecek ve en az ikisi elenecek. Fenerbahçe 7.sıradan zorlayacak...

Maccabi'yi net bir şekilde süpüren Fenerbahçe için "arkadaş" şarkısının sözleriyle şöyle başlamış, böyle devam etmiş ve bu yazıyla takımı Madrid'e uğurlamıştım. Takımın orada şampiyon olacağına düşünecek kadar inançlıydık veya saftık. Fark etmez, aklımıza düşmesi yeter

Fenerbahçe Madrid'de neler öğrendi ? 

Detay veya rakamlarla boğuşmadan basit bir örnek verelim. Real Madrid'de Gustavo Ayon sezonun en çok sayı attığı ve en çok asist yaptığı maçını Fenerbahçe'ye karşı oynadı. Vasat bir sezon geçiren KC Rivers, Efes serisinden sonraki en yüksek sayısını bizim maçta attı. Üstelik Madrid'in tüm sayı makineleri tam kapasite çalışırken. Sezonun en iyi maçlarını Final 4'da oynayan oyuncuların varsa orada başarılı olursun !

İsim bazında şu iyiydi bu kötüydü gibi bir değerlendirmeye girmenin gereği yok. Obradoviç'in kupa koleksiyoneri olması tecrübe için Fenerbahçe camiasına yeterli sertifkayı vermiyor. Yaşayıp görmek de gerekiyor. Hakemi de yenmek gerekiyor ama daha önce sakin kalmak gerekiyor. 

"Kıvılcımı yangına çevirdi ama bitmedi" demiştik, evet bu yıl bitmedi. Belki seneye... 
Hedef olarak daha iyi guardlar ve Bjelica olmadan da ilk hedef  Top8 olmalı.

Okuldaki sınavda 100 üzerinden 50 alırsan geçersin.Her şey senin elindedir.
Üniversite sınavında çok iyi yapman yetmez, başkalarından da iyi yapman gerekir.
Final 4'a kalmak o anlamda üniversite sınavıdır.

Takım tecrübelerinden ders, taraftar Berlin biletlerini erken alacaktır.




 







18 Mayıs 2015 Pazartesi

Açıklayamayız

     Emre'nin sağ bekin yanında ne işi vardı ? Emre sağ bekten topla çıktı. Orta sahadaki paslaşma sonucu top sol açıktaki Kuyt'a geldi. Kuyt "benim burada ne işim var,yerime gideyim" diyerek topu Selçuk'a verdi ve sağa yöneldi. Selçuk'un oyunda ne işi vardı ? Selçuk da "buradan topa vursam mı acaba ? " diye düşündü. Bir Galatasaray maçında vurmuştu bir de Sivas'daki şampiyonluk maçında ama bu kez denemedi ve topu Emre'ye verdi. Emre sağa geçen Kuyt ile bir ver-kaç yaptı...

     Fenerbahçe'nin son dakika gollerinin tamamını tesadüf kelimesiyle açıklayamayız.  
     Son dakikaya kadar asılmak diye de açıklamaya kalkarsak, bezgin bekir modundaki maçlarını açıklayamayız.
     Maç sonrası takım otobüsünde köpekler ile bomba aranmasını yüz yıl geçse  de açıklayamayız.
     Emre'yi hedefe koyan gazetenin (!) hangi öfke ile hazırlandığını açıklayamayız.
     Bir futbol takımı bunları yaşarken "ama hak ettiler" diyenlerin cehalet ve vicdansızlığını açıklayamayız.
     Lobi kelimesini sözlüğümüzden çıkarırsak Galatasaray'a verilmeyen kartları, penaltıları, pfdk cezalarını hiç açıklayamayız.
     Fenerbahçe'nin pek sık kullandığı "şu anda bazı şeyleri açıklayamayız" demesini de açıklayamayız.

     Nasıl Fenerbahçeli olduğumuzun hikayesini ise kolay açıklarız."Dokuz yaşındaydım" diye başlayan bir cümle ve yüzde kocaman bir gülümseme.Belki de bir kaç ilave "o yıl bir de şampiyon olmuştuk" veya "son hafta kaçırmıştık ama eve bayrağımızı da asmıştık" 

     Konu zor ve karmaşık olunca,kısa yazmak ve okuyanın aklına güvenmek en iyisidir diye düşünürüm.




9 Mayıs 2015 Cumartesi

Ziya Atlet

Fenerbahçe 100.yılını kutlarken kongrede üyelerine birer almanak hediye etti. Tüm üyelerin isimleri, fotoğrafları, meslekleri, doğum ve üyelik tarihleri olan bu almanak 3 ciltti ve herkese sadece yer aldığı cilt verildi. Ben 3.ciltte yer alıyordum, 2.cildi Kadıköy'den bir sahaftan almış, 1.cildi bulamamıştım. Bazen, kimler üyemizmiş diye bakarım. Bu almanak içinde kısa tarihi notlar da var.

1930'da (bazı kaynaklara göre 1933) yılında Fenerbahçe'nin genç ve başarılı atletlerinden Ziya Atlet 800 metrede Galatasaray'ın ünlü ve hiç geçilmemiş atleti Ömer Besim Koşalay'ı hem İstanbul hem de Türkiye şampiyonasında geçip "şampiyon" oluyor. Ziya Atlet 400 metre engellinin ilk Türkiye şampiyonu, 1930'da 4x100 balkan üçüncüsü takımda yarışmış, 1933'de de 400m engellide Balkanlarda bronz almış.

28 Temmuz 1933'de Fenerbahçe Atletizm takımı Beyoğluspor ile karşılaşacak. Fenerbahçeli atletlerden bir tanesi de Ziya Atlet.  Ziya Atlet, Beyoğluspor ikili müsabakası öncesi "rakip çok güçlü, yenileceğiz" diyerek yarışmaya gelmiyor. Bazı kaynaklara göre bu ikili yarışmaya aynı gerekçeyle itiraz ediyor. Dedik ya, itiraz eden veya gelmeyen şampiyon bir atlet ! Fenerbahçe kulübü "Fenerbahçe'ye zayıf rakip arayan yarışçılar değil, güçlü ve çetin rakiplerden çekinmeyen yarışçılar yaraşır" diye tarihi bir bildiri yayınlayıp şampiyon atletin kulüple ilişkisini kesiyor.
...
...
Fenerbahçe Sivas'ta ! Türkiye'nin 1 numarası Volkan'ın gol obezitesi maalesef devam ediyor. Ancak Fenerbahçe yenik duruma düşse de kazanıyor. "Aman canım, Balıkesir ve Sivas. Bunları da yeniverelim bir zahmet diyenler" bir yerde haklı. Yenivermek gerek... Akhisar, Gençlerbirliği, Konya vs hepsini yenmek gerek. Geçen yılki gibi bugünlere şampiyon girmek gerek...Doğru geçen yıla göre daha temposuz bir futbol bizi tv başında ve stadyumda karşılıyor. Gol pozisyonlarının, kaleye çekilen şutların çokluğu değil sonucu önemli. İsmail Kartal başarılı veya başarısız, yeterli veya yetersiz ama Mahmut Uslu bile hoca sıfatını unutup "İsmail" diyor hocaya. Sağ olsun Aziz Yıldırım'ın zaten hocalar için literatür bozan sözleri var. İsmail Hoca Galatasaray maçında "haddimizi bilerek oynadık" deyiveriyor, bazen çıkıp 1 puana sevinelim diyor vs vs

Fenerbahçe geçen sezonun sadece 1 puan gerisinde. Doğru, her sezonun ayrı bir hikayesi var ve rakipler bu sezon daha iyiler. "Ah o geçen yıl son ana kadar maçları bırakmayan" dediğimiz takım bu yıl 9 maçı son 10 dakikada çeviriyor ve bunu "eh biraz da şanslıyız" diye açıklamak komik kaçıyor ama olabilir öyle de düşünebiliriz. Nasıl baktığımız önemli zaten...Düşünceler, hisler farklı olabilir, yeter ki gerekçesi ne olursa olsun "yenilelim" dememek...

Sivas'da kritik maçta, koca bir ilk yarı boşa gidiyor. Batuhan'ın sürüklediği (!) Sivasspor 2 gol buluyor. Diego bu hafta da "trailler olarak gelip"  gol buluyor. Devre 2-1 ev sahibi takım lehine bitiyor. Fenerbahçe için tamam veya devam için bir 45 dakika var.

Kazanılacak adam Emenike maçın kazanılması adına oyundan çıkıyor. Abartmayı sevenlerin 36 yaşında dediği, okuma yazma bilenlerin 33 bitti 34'den gün alıyor diye düzelttiği, futbol zekası yüksek, sahada 'her şey dahil' sisteminde her hizmeti veren Webo giriyor. Evet, Webo sonradan da girebilir ama Emenike yerine biraz zeki, biraz futbolu bilen bir adam takımı Skoda Favorit görünümünden kurtarıyor.

Yürek bu armanın altındadır !
Sezon sonunda şampiyonluk geldiğinde 'katkısı tartışılmaz' diye beni yazsınlar diyen Caner, her zaman her yerde en büyük Fenerbahçe sloganından etkilenip her yerde her işi yapan Mehmet Topal, Billur Tuz reklamı gibi topu ayağına alınca "akar akar akar" dedirten Alper,  sakatlıklar sonrası kendine gelmek için belki de eski maçlarını seyreden Gökhan Gönül ve bu sezon gol rekorumu kıracağım diyen Sow da işin içine girince Fenerbahçe ikinci yarıdaki o mücadelesini ortaya koyuyor.

Alex'in koşanı denen Diego kalitede yaklaşamasa da koşmak anlamında elinden geleni yapıyor. Bu sistemde oynar oynamaz ayrı mesele (oynamaz ) ama her maç en çok koşan olacağım diye Kuyt'un tahtına oynuyor !

2-3'lük skor 2-3 kişin haricinde herkes tarafından hak edilen bir netice olarak kabul olacaktır. İsmail Hoca olmasa 2-5 olurdu diyene de 3 golün hesabını soramayız, olurdu tabii demek en iyisi...

Son düzlüğe iç kulvardan 3.sırada giren Fenerbahçe için hedef kalan maçları kazanmak ! 6 galibiyet 2 kupa getirebilir. Bir tane de hazır alınmışı var. 3 kupayla sezon biter. 6 galibiyet sadece 2 kupa da getirebilir,ona o zaman bakılır... Lakin şu Emenike ısrarından vazgeçmekte fayda var. Futbol bu, belki 6 maçta 6 gol de atabilir ama ısrar da ısrar etmemeli. Teklif var, ısrar yok. Fenerbahçe 3 kupayı da alsa İsmail Hoca'ya da muhtemelen yeni bir teklif yok. Emeği çok mu az mı bilinmez, çoksa o durumu seneye anlarız ! Bizde başarı hikayeleri ancak iş işten geçince yazılır...

Ziya Atlet'in hikayesiyle başlamıştı yazı. Fenerbahçe o ünlü atletinin kulüple ilişiğini Beyoğluspor maçı öncesi kesmiş demiştik. O maç ne olmuş diye merak eden vardır. 70-40 bitmiş, Fenerbahçe kazanmış...